1. denizi gören sıra sıra bankların olduğu uzun yolda kendini sürükleye sürükleye yürüdü kız, en ücra köşedeki sarkmış ağaç dallarının arasına gizlenmiş banka doğru. bir çarşamba öğlesiydi, tatlı bir sessizlik ve ince bir esinti vardı. bankın gölge tarafına kurulduktan sonra ceketini zarif bir hamleyle çıkarıp katlayarak yanına koydu. her hareketinde vardı bu sahte zarafet, sanki birileri dikkatlice onu izliyormuş gibiydi hali her daim. çantasından ince bir şiir kitabı çıkardı ve altı çizilmiş birkaç dizeyi dikkatlice okudu. ara ara kafasını kaldırıp düşünceli gözlerle denize bakıyordu. içinde bulunduğu anı yaşıyor değil de atlatmaya çalışıyor gibiydi sanki. sakin duruşunun altında sıkıştığı yerden kurtulmaya çalışan bir kuş çırpınışı vardı. kitaba son bir kez göz gezdirdikten sonra yeniden denize yönelen bakışları orada takılı kaldı, dünyadakiler için birkaç dakika, o kız için birkaç yıl geçtikten sonra bankın yanında bir adam belirdi. birkaç saniye tedirgince etrafa baktıktan sonra besbelli düşüncelere dalıp gitmiş kızı rahatsız etmekten çekinerek neredeyse fısıltı gibi bir sesle "oturabilir miyim?" diye sordu. kız bir an için irkildi ve bakışlarını denizden çekip yavaşça adama döndü;
    -ah tabii buyrun! ben de sizi bekliyordum zaten.
    bu cevap karşısında afallayan adamın oturmak için yaptığı hamle yarım kaldı. kısa bir sessizlikten sonra hafif bir kıkırtıyla "nasıl yani?" diye sorabildi. kız gülümseyerek başını hafifçe salladıktan sonra tekrar adama döndü;
    -daha doğrusu, birinin gelip oturmasını bekliyordum. lütfen oturun.